Ortadoğu’nun uzun süredir devam eden kriz içinde Suriye, karmaşık siyasi, sosyal ve kültürel sorunların en yoğun yaşandığı coğrafyalardan biri olmuştur. Bölgedeki ulus-devlet paradigmasının ve merkeziyetçi yönetim anlayışlarının derinleşen krizleri karşısında, demokratik entegrasyon ve müzakere temelli yeni çözüm arayışları hayati bir önem kazanmaktadır. Suriye’deki mevcut çıkmazı, geleneksel yaklaşımların yetersizliğini ve demokratik modernite çerçevesinde ifade edilen demokratik entegrasyon ve müzakere yollarını ele almak istiyorum.
Suriye Krizinin Kökenleri ve Geleneksel Yaklaşımların Çıkmazı
Suriye krizi, sadece güncel çatışmalardan ibaret olmayıp, bölgedeki onlarca yıllık merkezi uygarlık tarihinin birikmiş sorunlarının ve son iki yüz yıldır kapitalist sistemin dayattığı ulus-devletçi paradigmanın bir sonucudur. Baas merkezli rejim, yıllarca bölge halklarının kimliğini baskılamış, ekonomik ve toplumsal altyapıyı zayıflatmış, onları demokrasi ve adil temsilden mahrum bırakmıştır. Bu durum, Batı hegemonyasının bölgeyi minimalist ulus-devletlerle sistemine bağlama çabalarıyla birleşerek krizi derinleştirmiştir.
Ulus-devletin “demirden kafes” niteliğiyle toplumu bastırdığını, tek tipleştirdiğini ve demokrasiden uzaklaştırdığına şahit olmaktayız. Homojen bir ulus toplumu yaratma amacı, iktidarın tüm toplumsal dokulara yayılmasıyla baskı ve sömürüyü artırır, yapay ve şiddet yüklü bir sözde eşitlik inşa eder. Örneğin, bölgedeki ulus-devlet çözümsüzlüğü derinleştirdiği, hatta Filistin-İsrail sorunundaki çıkmazı tekrarladığı ortadadır. Bölgedeki yirmiyi aşkın Arap ulus-devletinin varlığı, Arap toplumsallığını sürekli parçalayan, öz değerlerine yabancılaştıran ve çatışmaları körükleyen temel etkenler olarak ortadadır. HTŞ gibi dışarıdan dayatılan yapılar ise, halkın iradesine karşı işlenmiş bir suçun ortağı olarak görülür ve gerçek bir seçenek sunmazlar. Halkın şiddeti değil, barışı; tekçiliği değil, çok kimlikli demokrasiyi istediği açıkça görülmektedir. Bu bağlamda, Ankara, Moskova ya da başka başkentlerdeki “masa başı planları” yerine halkın kendi iradesiyle inşa edeceği yaşamı son derece önemli ve hayatıdır.
Demokratik Modernite ve Demokratik Ulus Kavramı
Mevcut sorunlar karşısında, “Demokratik Modernite” tek alternatif bir paradigma konumundadır. Demokratik modernite, kapitalist modernitenin sermayecilik, endüstricilik ve ulus-devletçilik sacayağına karşı, demokratik komünalite, eko-endüstriyel ve demokratik ulus olarak varoluş kazanır. Bu paradigma, toplumsal doğanın esnek zekâ olarak, özgürlük kapasitesi yüksek farklılıklar içinde birlik olarak varoluş haline uygun bir yaşam tarzını ifade eder.
Demokratik modernitenin temel unsurlarından biri olan demokratik ulus, ulus-devlet anlayışının katı ve dışlayıcı yapısının aksine, çok kimlikli, çok kültürlü ve çok siyasi oluşumlu bir ulus türünü tanımlar. Bu ulus, dil, etnisite, din ve devlet esaslı olmayan bir ulusal inşa perspektifiyle, bünyesinde çok dilli, etnisiteli, dinli, mezhepli ve siyasi oluşumlu unsurları bütünleştirerek muazzam bir çözümleyici rol oynar. Demokratik ulus, tüm kabile, aşiret, kavim ve ailelerin ahlaki ve politik toplum birimi olarak yer aldığı, kendi dil ve kültür zenginliklerini yeni ulusa aktardığı, hiçbir etnik grubun, mezhebin, inancın veya ideolojinin tek başına egemenliğine yer vermediği bir yapıdır. Burada önemli olan, “farklılık içinde birlik” halinin en uygun biçimi olabilmesidir.
Demokratik ulusun bedeni demokratik özerkliktir. Demokratik özerklik, bireylerin ve toplulukların kendi öz iradeleriyle kendilerini yönetmeleri anlamına gelir. Bu, en küçük klan toplumundan en geniş ulusal toplumlara kadar yaygınlaşan ve sürekliliği olan bir erki ifade eder. Demokratik özerklik, kültürel, ekonomik, sosyal, hukuki ve diplomatik boyutlarıyla genişçe tanımlanabilir ve egemen ulus-devletlerle ortak bir siyasi çatı altında yaşamanın asgari koşulu olarak sunulur. Demokratik özerkliği kabul etmek, ulus-devletlerin inkar ve imha politikalarından vazgeçmesi ve ezilen ulusun da kendi ulus-devletçiğini kurma fikrini terk etmesiyle mümkün olacaktır.
Demokratik modernitenin yönetim biçimi ise demokratik konfederalizmdir. Demokratik konfederalizm, ulus-devletin katı merkeziyetçi yapısına karşı, farklı ve çok katmanlı siyasi oluşumlara açık, yatay ve dikey siyasi oluşumları denge içinde bir arada tutan bir sistemdir. Askeri tekel olarak değil, toplumun iç ve dış güvenlik ihtiyaçlarına göre demokratik organların sıkı kontrolü altında öz savunma birlikleri temel gücü oluşturur. Hegemonyacılığave ideolojik hegemonyacılığa yer yoktur; çoğulculuk, farklı görüş ve ideolojilere saygı esastır.
Demokratik Siyaset ve Müzakere
Demokratik siyaset, ahlaki ve politik toplumu özgür temelde kendi işlevine kavuşturmak anlamına gelmektedir. Bu, iktidar tekelinden pay alma amacı gütmeyen, toplumun ortak hayati çıkarları için doğru kararlar almayı ve uygulamaları takip etmeyi içeren bir yaklaşımdır. Demokratik siyaset, günümüzde derinleşen devlet krizlerini aşmanın yegâne yoludur. Politikayı devlet idaresinin zıddı olarak düşünmek, toplumun devlet tarafından yönetilmesinin alternatifi olarak anlam bulur.
Suriye bağlamında, demokratik müzakere, barış ve demokratik toplumun inşası için temel bir yöntemdir. Bu müzakere, çatışmaların son bulması ve silahların bırakılmasının ötesinde, yepyeni bir dönemin başlangıcını ifade eder. Barış, ancak politika ahlaki temelde rolünü oynarsa başarı sağlayabilir ve en az bir tarafın demokratik siyaset konumunda olması gerekir. Gerçek barış, iktidar ve devlet üstünlüğüyle sağlanan bir olgu olmayıp, demokrasi ile devletin koşullu uzlaşmasıdır. Bu, ulus-devletleri tamamen ortadan kaldırmadan, onların demokratik anayasal çözüme bağlı olmasını gerektirir.
Demokratik entegrasyon, çoklu kültürel kimliklere sahip ulusların demokratik olmak kadar, zengin ve barışçıl olmaya daha yatkın olduğu Ortadoğu toplumları için idealdir. Bu entegrasyon süreci, ulus-devletlerin dayattığı tek tip vatandaşlık yerine, her topluluğun kendi öz kimliğiyle ve demokratik federe yapısıyla yer alma hakkını tanır. Kürtler için demokratik ulus inşacılığı, Ortadoğu’nun ulus-devlet bunalımına karşı muazzam bir etki yaratma potansiyeli taşır. Bu, aynı zamanda, komünal birliktelik gibi projelerle Arap, Türk, Kürt ve Fars çoğul ulusları arasında çatışmalı süreçleri tersine çevirerek dayanışmacı, komünal demokratik siyasi oluşumlarla barışa ve ulus-devlet ötesi ortaklıklara yol açabilir.
Demokratik Entegrasyon ve Müzakere için Temel Unsurlar
Demokratik entegrasyon ve müzakere sürecinin başarısı, aşağıdaki temel unsurların varlığına ve geliştirilmesine bağlıdır:
Suriye’nin Geleceği ve Demokratik Çözüm yolları
Suriye’nin geleceği, ulus-devletçi yaklaşımlardan koparak demokratik moderniteye sarılmakla mümkündür. Bu, başta Diyarbakır-Erbil hattı olmak üzere Kuzey ve Güney Mezopotamya’nın kalbinde atacak devrimci demokratik çözüm hattıdır. Komünal birliktelik inşası, Ortadoğu’daki demokratik modernite çözümünün yolunu aydınlatan bir ışıktır.
Hesekê merkezli Kuzey ve Doğu Suriye Bileşenleri Ortak Tutum Konferansı, bu doğrultuda önemli bir adım atarak, çoğulcu ve eşit vatandaşlığa dayalı bir demokratik yönetim talebini ilan etmiştir. Konferans, Suriye’nin birliği ve egemenliğinin ancak inanç özgürlüğü, toplumsal adalet ve ademi merkeziyetçiliği garanti altına alan demokratik bir anayasa ile mümkün olacağını vurgulamıştır. QSD’nin, yeni bir Suriye ulusal ordusunun çekirdeğini oluşturacak meşru güç olduğu belirtilmiştir.
Demokratik çözüm, ilgili ulus-devletlerin inkar ve imha politikalarından vazgeçmesi, Kürt halkının demokratik ulus olma hakkını ve demokratik özerk yönetim statüsünü kabul etmesiyle mümkündür. Bu çözüm, ulus-devletin kendisini tasfiye etmesini değil, onunla koşullu bir uzlaşmayı ve yönetim paylaşımını öngörür. Nihayetinde, Ortadoğu’daki ulus-devlet krizleri ve çatışmaları, ancak Demokratik Uluslar Birliği yada komünal birliktelik çatısı altında aşılabilir.
Bu süreçte, Kürdistan Devrimi’nin potansiyeli ve Kürt demokratik ulus çözümü, Ortadoğu’daki demokratik modernite inşası için gerekli entelektüel ve fiziki gücü fazlasıyla sunmaktadır. Demokratik modernite, geçmişin derslerinden çıkarılan sonuçlarla, şimdiyi güçlü bir şekilde inşa ederek geleceğe umutla bakma vizyonunu sunar. Bu, ne bir “altın çağ” hayali ne de geleceğe ilişkin bir “ütopya”dır; aksine, günlük ve anlık ihtiyaç olarak düşünce ve eylemde gerçekleşen, yaşam tarzının anlam ifadesidir. Yaşamın her alanında etik, estetik, felsefi ve bilimsel bir zihniyet ve irade oluşturarak, insanı kendi pratiğine ve emeğine yabancılaştırmayan bir toplum inşa etmek mümkündür.
Suriye ve tüm Ortadoğu, bu tarihsel kavşakta ya çatışma ve kaosu derinleştirecek ya da demokratik entegrasyon ve müzakere yoluyla onurlu bir barışa, özgürlüğe ve eşitliğe ulaşacaktır. Bu büyük sorumluluk, bölge halklarının ve onların demokratik önderlerinin entelektüel, ahlaki ve politik çabalarıyla yerine getirilebilir.
kaynakça