Roma ve Riyad toplantıları, ulus-devlet sistemlerinin coğrafik, mali, sermaye, güvenlik, askeri ve siyasal çıkarlarını korumak adına ortak bir politika geliştirdiğini göstermektedir. Bu toplantılarda bir çok çevrenin süriye toplumları için olumlu kararların çıktığı söylenmektedir fakat gelişmeler bunun aksini göstermektedir. Hegomonik güçlerin süriyede ulus-devlet sisteminde ısrar etikleri ve mevcut tüm farklılıkları bu sisteme eklenmesi için bir dayatma içinde oldukları bilinmelidir. Aslında burada yadırganacak bir durum yoktur, hegomik güçler kendi çıkarlarına göre bir yaklaşım içinde olacaktır. Yadırganması gereken esas konu ise, bu uzun süre içinde Suriye halklarının parçalı ve örgütsüz olmaları ve seçeneklerini ortaya koymayarak nasıl bir süriye istediklerini birlikte tartışmamış olmasıdır. Dolayısıyla Arap devletleri riyatta, Avrupa ve Amerika devletleri romada toplanıp nasıl bir süriye istediklerinin strateji ve siyasetini belirlerken, Süriye halklarının nasıl bir süriye istediklerini, nasıl bir sistem içinde olacaklarını birlikte tartışıp yaşayacaklarını ortaya koymadılar.
Ortadoğu ve süriye gelişmelerini Önder Apo’nun tarihsel toplum anlayışına göre geliştiği görülmektedir. Daha önce üçüncü dünya savaşı kavramını kullanmıştı ve Ortadoğu’da bu savaşın yoğunlaşarak derinleşeceği belirtilmişti. Dolayısıyla Ortadoğu dizayn süreci hegomonik güçlerin çıkarlarına göre biçimleceği belirtmişti. Ortadoğu statükoculuğu, diktatörlüğü bir, bir yıkılarak kendi sistemlerini örgütlemeye doğru gitmektedirler. Diktatörlerin yıkılışı, Hegomonik güçlerin küresel tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda olduğu ve Ortadoğu’yu bu perspektifle yeniden yapılandırıldığı görülmektedir. Fakat esas sorun bölgenin küresel sermaye çıkarlarına göre şekillendiren güçlere karşı halkların buna karşı seçeneksiz, örgütsüz ve mücadelesiz kalmasıdır. Önder Apo’nun bu süreçte insiyatif alıp devreye girme isteğinin altında Ortadoğu’da yaşanan üçüncü dünya savaşı sürecinde halklar adına bir seçenek olarak devreye girmesi ve bu tarihi fırsatı halklar lehine dönüştürme amacı yatmaktadır. Dolayısıyla önder Apo’nun ne yapmak istediğini, sosyal medya platformlarında, yönlendirilen zehirli merkezler etrafında, sağda, solda bilgi toplama peşinde koşmak yerine kendi düşünce sistematiği ve geliştirdiği paradigma üzerinden anlamaya, kavramaya çalışılsa durum daha net ortaya çıkacaktır. Bu süreçte asıl gerçeğin ve gelişmelerin görülmesini engelleyen, perdeleyenlerin olacağını iyi anlaşılması gerekmektedir. Başta AKP zihniyeti ve medyası, ilkel milliyetçi lünpen zihniyetler ve sosyal şoven sol, aydın kesimlerin yaklaşımları bu görevi üstlendikleri görülmektedir. Diğer taraftan hegomonik güçlerin ‘diktatörleri yıkma’ sürecinde halklara özelikle Kürtlere bir şeyler çıkacak beklentisi içinde olan görüşlerinde çok ciddi anlamda yanıldıkları görülmelidir.
Hegomonik güçler süriye ulus devlet statükoculuğunu yıkarak küresel tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırılmak istemektedirler. Onlar için önemli olan budur. Dolayısıyla onlar için süriye Afganistan olmuş, Bağdat olmuş, Filistin olmuş hiçbir önemi yoktur. Süriye giderek bu tarafa doğru evrildiği bir sır değildir. Süriyeyi katiller sürüsüne devretmelerinin kendileri için bir sakıncası yoktur. Onlar için çıkarları her şeyin önündedir. İşte küresel sermaye dünyası böyle bir dünyadır, yadırganacak ve şikayet edecek bir durumda olmamalıyız çünkü doğaları budur. Sorun olan taraf buna izin verilecekmidir? İşte önder Apo’nun tercihi burada ortaya çıkmaktadır. Önder Apo’nun süriye üzerinden, paradigmasal anlamda Ortadoğu halklar seçeneği ortaya çıkartmak istediğini belirtmek gerekir. Arap sahasında Sykes-Picot antlaşmasıyla ortaya çıkan bölge statükoculuğu yıkılmıştır. Ortadoğu dizaynı süriye üzerinden, Küresel sermaye güçlerinin çıkarları çerçevesinde halkları kapsamayan bir yapılanma sürecindedir. Oldukça kritik ve tarihi bir dönemecin başlarındayız, bu süreç halkların mahkumiyetiyle sonuçlandırılmak istenmektedir. Bu tarihi noktada halkların buna karşı alternatif oluşturma mücadelesi önder Apo’nun paradigmasıyla ancak gerçekleşebilir.
Demokratik Cephe: Halkların Seçeneği. İşte küresel sermaye çıkarlarına karşı, afganistanlaşmaya, bağdatşalmaya ve hamaslaştırmaya karşı, Suriye’nin geleceği halkların iradesiyle şekillenmelidir. Şu anki tabloda Suriye halklarının iradesini temsil edebilecek bir yapı ve paradigma Önder Apo’nun paradigmasıdır. Demokratik ulus, demokratik özerklik, demokratik konfederalizm halkların en büyük mücadele dayanaklarıdır. Bu sürece ulaşmak için süriyede halkların seçeneğini bir cephede örgütlemek elzemdir. İşte Süriye Demokratik halklar cephesi, bu seçeneğe aracılık edebilir. Demokratik süriye cephesi, halkların çoğulcu, federal ve demokratik bir Suriye inşa etmesi için bir araçtır. Bu cephe, sadece halkların taleplerini ortaya koyma ve temsil etmede sınırlı kalmayacak, aynı zamanda uluslararası güçlere karşı güçlü bir alternatif oluşturacaktır. Demokratik cephe; Kürtler, Aleviler, Dürziler, Süryaniler, Türkmenler, Ermeniler, Çerkezler, Arap Sünni seküler gruplar ve diğer tüm toplulukları kapsayacak bir ittifak olarak tasarlanmalıdır. Bu ittifak, uluslararası arenada Suriye halklarının demokratik seçeneğini savunabilecek bir toplumsal, siyasi-diplomatik güç yaratmalıdır.
Bu yapı, halkların taleplerini tartışabileceği, kolektif bir akıl geliştirebileceği ve yeni bir demokratik rejimin temellerini atabileceği bir platform olacaktır. Yerelden genele çalıştaylar, kongreler ve toplantılar gibi katılımcı mekanizmalarla bu cephe güçlendirilmeli ve federalizm gibi projeler, Suriye halklarının kolektif önerisi olarak gündeme taşınmalıdır. Suriye’de halkların ittifakına dayalı bir demokratik cephe, yalnızca iç dinamikleri güçlendirmekle kalmayacak, aynı zamanda Arap ve batı devletleriyle ilişkilerde de etkili bir aktör olacaktır. Çünkü demokratik çoğulcu bir süriye rejimi Arap, İsrail ve batı ülkelerinin güvenliği demektir.
Demokratik halklar cephesi, Suriye’nin demokratik, çoğulcu, federal ve özgür bir rejime geçiş sürecinde kilit bir rol oynayacağı kadar, dış güçlerin dayatmalarından kurtulması ve demokratik ulus paradigmasının hayata geçirilmesi için büyük bir fırsattır.
Demokratik Cephe’nin Rolü ve Görevleri.
Stratejik İttifaklar Oluşturma: Aleviler, Dürziler, Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler, Hristiyanlar, Arap seküler gruplar, Çerkesler ve Türkmenler gibi halkların ortak çıkarlarını savunacak bir ittifak oluşturarak yerel-bölgesel platformlar ve halklar kongresi oluşturur.
Diplomasi ve Müzakere: Demokratik cephe, halklar adına uluslararası aktörlerle diplomasi yürütür ve Suriye içinde müzakereleri yönetir.
Htş sistemi ve hükümeti. HTŞ’nin tek yanlı ilan ettiği, merkezci, tekçi, dinci, kavimci, cinsiyetçi, ulus-devletçi sistemine karşı, halkların ortak iradesiyle bir seçenek ve alternatif olarak karşı durur. Eğer HTŞ bu iradeyi kabul etmez tüm uzlaşma, diyalog ve girişimlere karşı negatif yaklaşır ise, gerekirse demokratik cephe bir “Suriye Geçici Yönetimi” oluşturur, geçici bir anayasa hazırlar ve bunu hayata geçirmek için çalışır.
Halkların Kendini Var Kılması: Demokratik cephe, Suriye halklarının tüm renklerinin kendini ifade edebileceği bir sistemin temellerini atar ve her alanda birlikte hareket etmesinin yol ve yöntemini arayarak mücadele eder ve örgütler. Bu cephe, Suriye’nin demokratik, çoğulcu ve federatif bir geleceğe ulaşmasında merkezi bir rol oynayacaktır. Halkların iradesine dayalı bir geçiş süreci, uluslararası aktörlere de halkların taleplerini güçlü bir şekilde iletecek ve halkların diplomatik gücünü ortaya koyacaktır.
Sonuç olarak, demokratik cephe yalnızca Suriye halklarının özgürleşmesi için değil, halklar için tüm bölgedeki demokratik dönüşüm için de bir model olacaktır. Bu cephe, Suriye’nin geleceğini küresel sermaye çıkarlarını ve ulus-devlet dayatmalarından kurtarıp, halkların iradesiyle yeniden inşa edileceği bir yol haritası sunar.