Modern devletlerin ulusal birliği sağlamak için sıklıkla başvurduğu entegrasyon politikaları, çoğunlukla kültürel tekleşmeyi, siyasi itaati ve ekonomik merkezileşmeyi beraberinde getirir. Bu politikalar, azınlık kimliklerin bastırılması, çoğulculuğun tahribi ve farklılıkların görünmezleştirilmesi sonucunu doğurur. Önderlik , özellikle Kürt sorunu bağlamında bu entegrasyoncu modeli köklü bir şekilde eleştirerek, onun yerine aynı kavramı kullanarak ama başka bir anlam yükleyerek, yerel özyönetim, kadın özgürlüğü ve demokratik konfederalizm ilkelerine dayalı bir sistem önerir. Bu çalışmada, Önderliğin yaklaşımı; Hegel, Gramsci, Negri ve Foucault’nun kuramsal çerçeveleriyle karşılaştırmalı biçimde analiz edilecek ve entegrasyon yerine önerilen “eşyaşamsal uyum” kavramı tanımlanacaktır.
- Entegrasyonun Siyasal ve İdeolojik Temelleri
Entegrasyon, ilk bakışta kapsayıcı ve birleştirici gibi görünse de, çoğu zaman “egemen kimlik” etrafında şekillenmiş bir homojenleştirme mekanizmasıdır. Siyasal anlamda bu, ulus-devletin merkeziyetçi yapılanmasıyla; ideolojik anlamda ise egemen anlatıların eğitim, hukuk, dil ve medya yoluyla topluma nüfuz etmesiyle işler. Önderlik , Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlerle kurduğu ilişkiyi, bu entegrasyoncu paradigma çerçevesinde analiz eder ve bunun asimilasyonla sonuçlandığını vurgular.
- Kuramsal Karşılaştırmalı Çözümleme
3.1 Hegel: Evrensel Akıl ve Bireysel Öznellik
Hegel’in düşüncesinde birey, kendini evrensel akıl içinde gerçekleştirerek özgürlüğe ulaşır. Ancak bu evrensellik, yerel ya da farklı kültürel öznellikleri silme riski taşır. Önderliğin eleştirisi tam da bu noktada başlar: Kürt halkı, “evrensel yurttaş” olarak tanınmadan önce, özgün kimliğiyle özne olmalı ve ulusal gerçekliğiyle tanınmalıdır. Hegel’in evrensel aklı ile Önderliğin ulusal öznellik anlayışı arasındaki fark, özgürlüğün tanımında yatar.
3.2 Gramsci: Hegemonya ve Rıza Üretimi
Gramsci’nin hegemonya kavramı, sadece zor yoluyla değil, aynı zamanda rıza üretimi yoluyla toplumsal kontrolü açıklar. Entegrasyon süreçleri, kültürel rıza mekanizmaları sayesinde egemen kimliği içselleştirme sürecidir. Önderlik, bu rızaya dayalı hegemonik sistemi eleştirir ve bunun yerine özgürce kurulan özyönetim ve yerinden yönetim ilişkilerini önerir. Bu, hegemonya yerine yatay ve çoğul bir siyasal örgütlenme anlayışıdır.
3.3 Negri: Çokluk ve Direniş Alanı
Negri’ye göre entegrasyon, çokluğu bastıran bir birlik anlayışıdır. Çokluk ise farklılıkların bir aradalığını ve kolektif özneyi tanır. Önderliğin “demokratik konfederalizm”, “demokratik Ulus” modeli, tam da bu çokluk ilkesine dayanır: kadınlar, etnik kimlikler, inançlar, ekolojik hareketler ve yerel-kültürel topluluklar kendi özyönetimlerini kurarak bir aradalık içinde yaşar. Bu bakımdan Önderlik Negri ile benzer bir direniş pratiği kurar ama çokluğu sadece ekonomik değil, kültürel ve toplumsal bir özne olarak da tanımlar.
3.4 Foucault: Disiplin ve Biyopolitika
Foucault, modern iktidarın disipliner ve biyopolitik mekanizmalarla işlediğini gösterir. Entegrasyon da bu bağlamda bir “normalleştirme” ve “itaat üretimi” aracıdır. Önderlik, devletin Kürt toplumu üzerinde uyguladığı entegrasyon politikalarını, bu anlamda Foucault’nun disiplin anlayışıyla örtüşecek şekilde değerlendirir. Ancak Önderliğin yaklaşımı, bu iktidar mekanizmalarını sadece teşhir etmekle kalmaz; onların yerine toplumsal özyönetim, doğaya uyum ve ilişkisel özgürlükleri merkeze alan bir alternatif önerir: eşyaşamsal uyum.
- Eşyaşamsal Uyum: Kavramsal Bir Alternatif
“Entegrasyon”un içerdiği asimilatif, hegemonik ve disipliner anlamlar göz önüne alındığında; bu terim demokratik çözüm için yetersiz kalmaktadır. Önderlik perspektifinden esinle geliştirilen “eşyaşamsal uyum” kavramı; farklı toplulukların, kimliklerin ve yerel yaşam biçimlerinin birbirine tahakküm kurmadan, karşılıklı tanıma ve ortak yaşam ilkeleriyle bir arada olmasını ifade eder. Eşyaşamsal uyum, çoğulluğun bastırılmadığı, özyönetimin temel alındığı, hegemonik olmayan bir birlikte yaşam biçimidir. Disiplin ve biyopolitika yerine karşılıklı tanıma, özgür irade ve topluluklar arası siyasal-sosyal dengeye dayanır.
Sonuç ekolojik-siyasal dengeye dayanır.
Entegrasyon kavramı, tarihsel ve güncel bağlamlarda çoğunlukla tahakküm ilişkilerinin kılıfı olmuştur. Hegel’in evrensel aklı, Gramsci’nin hegemonya sistemi, Negri’nin çokluğu ve Foucault’nun disiplin analizleri, bu sürecin farklı yönlerini açığa çıkarmaktadır. Önder APO’nun bu çok katmanlı tahakküm ilişkilerine karşı geliştirdiği model, iktidar elitlerinin ön gördüğü entegrasyonu değil, farklıların ilişkisel ve özgür birlikteliğini savunur. Bu sebeple “entegrasyon” yerine belki de kullanmamız gereken eşyaşamsal uyum, yeni bir siyasal felsefe ve demokratik yaşam modelinin kavramsal temellerini atmaktadır.
- Güncel Politik Örneklerle Derinleştirme: Başkan APO’nun Stratejik Konumu ve Ortadoğu’da Kürtlere Açılan Alan
Önderlik entegrasyon kavramına yönelik temkinli yaklaşımı, yalnızca kuramsal değil, aynı zamanda somut tarihsel deneyimlerin ürünüdür. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren izlediği ulus-devletçi politikalar, Kürt halkının varlığı ve haklarını tanımamış, bu halkı “entegrasyon” adı altında asimilasyona tabi tutmuştur. 1925 Şeyh Said İsyanı’ndan 1990’lara kadar uzanan baskı ve inkâr politikaları, Önderliğin zihinsel kopuş sürecinde önemli bir etken olmuştur. Bu süreçte entegrasyonun “tekçi yurttaş” modeliyle değil, farklılıkların özyönetim ve çoğulluk temelinde var olabileceği bir sistemle aşılabileceği fikrine yönelmiştir.
Önderliğin geliştirdiği demokratik konfederalizm-demokratik ulus modeli, 2015’ten itibaren Ortadoğu’da özellikle Rojava’da hayata geçirilmeye başlanmıştır. Buradaki pratik, klasik entegrasyon politikalarının aksine, farklı etnik, dini ve toplumsal yapıların kendi kimlikleriyle siyasal alanda yer aldığı bir modeli örneklemiştir. Arap, Kürt, Süryani, Ermeni ve Türkmen halklarının birlikte yönettiği kantonlar; eşbaşkanlık sistemi, halk meclisleri ve komünal örgütlenmeler yoluyla demokratik katılımı mümkün kılmıştır.
Bu noktada, klasik entegrasyonun yukarıdan aşağıya doğru bir homojenleştirme süreci olduğu; buna karşılık eşyaşamsal uyumun, “aşağıdan yukarıya” inşa edilen toplumsal bir sözleşmeye dayandığı görülür. Rojava deneyimi, bu ayrımın en somut ifadesidir.
Diğer yandan, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY), uluslararası sistem içinde “entegrasyoncu” bir strateji izleyerek merkezi hükümetle kurumsal ilişkiler geliştirmiş ve kısmi özerklik kazanmıştır. Ancak bu entegrasyon biçimi, yer yer merkezi hükümetin baskılarına açık hale gelmiş; 2017’deki “bağımsızlık referandumu”na verilen uluslararası tepkiyle entegrasyonun sınırları gözler önüne serilmiştir. Bu durum, Önderliğin öngördüğü yerel özyönetim temelindeki özerklik modelinin uluslararası meşruiyet ve direnç kapasitesi açısından daha tutarlı bir alternatif olduğunu düşündürür.
Türkiye özelinde ise HDP’nin yerel yönetimler ve meclisler üzerinden inşa etmeye çalıştığı özyönetim pratikleri, 2015 sonrası dönemde sert biçimde bastırılmıştır. Ancak bu deneyimler, Önderliğin yerel demokrasiyi “entegrasyonun alternatifi” olarak konumlandırmasının güncel politik yansıması olarak okunabilir.
Ayrıca 2022 sonrası İsrail-Filistin, İran, Azerbaycan-Ermenistan gibi krizler Ortadoğu’da ulus-devlet yapılarının sınırlarını yeniden tartışmaya açarken; Önderliğin Kürtler için önerdiği modelin sadece Kürt sorununa değil, Ortadoğu’daki tüm kimliksel çatışmalara yönelik bir barış ve demokrasi modeli sunduğu görülür. Bu bağlamda Kürtlere açılan alan, yalnızca bir coğrafi özerklik değil; etik, ekolojik ve çok-kimlikli bir yaşam tasarımıdır.
- Sonuç
Entegrasyon, tarihsel ve kuramsal olarak çoğu kez bastırıcı ve tekleştirici siyasal mekanizmalarla bağlantılıdır. Hegel’in evrensel aklı, Gramsci’nin hegemonya teorisi, Negri’nin çokluğu ve Foucault’nun disiplin analizleri; bu süreçlerin farklı yüzlerini gösterir. Önderliğin ise bu kavramlara karşı yerinden yönetim, kadın özgürlüğü ve halk meclisleri temelinde yükselen bir model önerir. Bu model, klasik entegrasyonun değil; eşyaşamsal uyumun, yani farklıların karşılıklı tanıma ve birlikte yaşama iradesinin esas olduğu yeni bir yaşam fikridir. Bugün Suriye, Irak ve Türkiye’deki Kürtlerin siyasal pratikleri, bu kavramın hem teorik hem de pratik potansiyelini gözler önüne sermektedir.
Kaynakça
- Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu, 5 Cilt, Mezopotamya Yayınları.
- Abdullah Öcalan, Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü, Mezopotamya Yay.
- Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu, İmge Kitabevi, 2014.
- Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri, İthaki Yayınları.
- Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Tinin Fenomenolojisi, Sosyal Yayınlar.
- Antonio Negri & Michael Hardt, Çokluk, Ayrıntı Yayınları
- Hamit Bozarslan, Kürtler ve Kürt Milliyetçiliği, İletişim Yayınları.