makale

Delil Zilan

Toplum, Gerçeklik ve Metafizik: Önder Abdullah Öcalan’ın Düşünsel Çizgisinde Bir Yaklaşım

 

Metafizik, felsefe tarihinde varlık, gerçeklik, zaman ve insanın bunlarla ilişkisi üzerine düşünmenin en temel uğraşısı olmuştur. Ancak bu kavram, modern toplum ve siyasal mücadeleler bağlamında çoğu kez soyut ve pratik dışı olarak değerlendirilmiştir. Oysa Önder Abdullah Öcalan’ın düşüncesinde metafizik yalnızca varoluşsal bir merak değil, toplumsal gerçekliğin anlaşılması ve yeniden inşasında merkezi bir uğraktır. Onun özellikle Ortadoğu kültürü, tarihsel-toplum çözümlemeleri ve hakikat anlayışı üzerinden geliştirdiği düşünceler, metafiziği hem eleştirel hem de yeniden kurucu bir çerçevede ele alır.

Metafizik ve Toplumsal Gerçeklik

Önder Abdullah Öcalan’a göre gerçek, soyut bir kavram değil, toplumsal bir inşa ürünüdür: “Gerçeğin toplumsal olduğuna dair kanılarım giderek güçlenmektedir” derken, metafizik bir hakikat arayışını değil, somutlaşmış tarihsel bir inşayı işaret eder (s.10). Bu yaklaşım, klasik metafiziğin bireysel varlık anlayışından çok, toplum içinde gerçekleşen bir hakikat anlayışına yöneliktir.

Klasik metafizik, varlığı zaman ve mekân üstü bir düzlemde ele alırken, Önder Abdullah Öcalan zaman kavramını merkezî bir yere oturtur: “Zamanın yaratıcı rolünü bizzat zamanın oynaması âdeta bir sır niteliğindedir” (s.23). Bu belirleme, metafiziği soyut bir alan olmaktan çıkarıp, evrensel oluşumun dinamik bir boyutu olarak görmenin önünü açar.

Metafiziğin Eleştirisi: Pozitivizm ve Marksist Diyalektik

Önder Abdullah Öcalan, Batı metafizik geleneğini, özellikle pozitivist bilim anlayışıyla eleştirir. Ona göre Marksist diyalektik materyalizm bile metafizik bir zemine sahiptir çünkü bireyi toplumsallıktan kopuk şekilde varsayar: “Toplumsal olduğu için de tarihselse, o zaman emek-değerin ölçüye vurulması imkânsızdır” (s.16). Bu eleştiride, metafiziğin en kaba biçimi olarak pozitivizmin adaletsizliğe yol açtığı, çünkü ölçülemez olan toplumsal emeklerin salt niceliksel değerlerle fiyatlandırılamayacağı vurgulanır.

Bu noktada metafizik yalnızca bir düşünme tarzı değil, aynı zamanda adaletin tesisinde bir sorun olarak ortaya çıkar. Adaleti kuran şey, ölçülemeyeni –ahlaki olanı– anlamaktır ve bu da metafiziğin en özsel meselesidir.

Ahlak, Hakikat ve Metafizik

Önder Abdullah Öcalan’ın ahlak anlayışı da metafizik ile yakından bağlantılıdır. Ahlak, onun düşüncesinde “toplumsal emeğin adalet kantarı”dır (s.17). Dolayısıyla metafizik, burada etik-politik bir ontolojiye dönüşür. Ahlak, yalnızca iyi ve kötü normların düzeni değil, aynı zamanda metafizik hakikatin toplumsal zemindeki ifadesidir.

Bu noktada Önder Abdullah Öcalan’ın ahlakı metafiziğin merkezine oturtması, klasik felsefenin ötesinde bir adım anlamına gelir. İnsanın kendi toplumsal mahkûmiyetine dair bilinci –“toplumsal gerçekliğimin mahkûmiyetini yaşıyorum sadece” (s.10) ifadesinde olduğu gibi– özbilinçle hakikate yönelmenin zorunlu uğrağıdır.

Ortadoğu ve Metafiziğin Yeniden İnşası

Önder Abdullah Öcalan’a göre Ortadoğu, metafizik düşüncenin hem kaynağı hem de krizidir. Bu coğrafyada doğmuş büyük anlatılar –İbrahimî dinler, Zerdüştî ahlak, Gazalî sonrası skolastik felsefe– zamanla baskı, dogma ve despotizme evrilmiştir. Önder Abdullah Öcalan bunu şöyle açıklar: “Gazalî’den beri İslam dünyası felsefeyi terk etmiştir” (s.15). Bu terk ediş, metafiziğin sorgulayıcı niteliğini kaybedip, kutsallığın tek elde toplanmasına yol açmıştır.

Demokratik Uygarlık Manifestosu, bu yönüyle metafiziği yeniden inşa etme çabasıdır: bireyin, toplumun ve tarihin hakikat zemininde bir araya getirildiği yeni bir düşünsel dizge oluşturur. Burada metafizik, geleceği kurgulamak değil, mevcut toplumsal yapının hakikatini görünür kılmaktır.

son olarak

Önder Abdullah Öcalan’ın düşüncesinde metafizik, soyut kavramlarla değil, somut toplumsal yapılar, tarihsel ilişkiler ve ahlaki hakikat üzerinden tanımlanır. Metafizik onun için bir felsefi spekülasyon değil, yaşanabilir ve değiştirilebilir bir gerçekliğin bilgisidir. Bu yönüyle metafizik, demokratik toplumun ve özgürlüğün ideolojik temelini kurar. Klasik felsefeyi aşma iddiası taşıyan bu yaklaşım, Ortadoğu merkezli bir felsefi direnişin de ifadesi olarak okunabilir.

 

Related Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button