sosyolojimakale

ISLAM VE DEMOKRASİ/DEMOKRATIK ISLAM

Hafız Ahmet Turhallı

İSLAM VE DEMOKRASİ/DEMOKRATİK İSLAM

İslam ve demokrasi meselesi, İslami camia boyunca yıllar boyunca tartışılan, farklı bakış açılarını toplamda de olsa ortaya çıkan bir düzeyi yakalamıştır. Bu tartışma ve münazaraların daha derinlere oturtulması ve anlaşılır kılınması geleceğimizin bakış açısı oldukça önemlidir! Münazara ve tartışmaların gerekli talebi İslam’a inanan topluluklar arasında, henüz hak ettiği bir sonuca ulaşamamıştır. Tartışma ve münazaraların yeterince ve özet olarak geliştirilememesinin güncel ve tarihi sebepleri vardır. Hem zihni hem de yaşamsal alanlarda mevcut olan, yıllardır oluşan ve hatta bir yaşam biçimi haline dönüştürülen statik bir ahval mevcuttur. Biz Müslümanların tarihi içerisinde çok sayıda malzeme ve sadece iktidar dinciliği için istismar edilen, bu kişilerin din olarak toplumun zor, korku ve kopyalanması ile dayatılması, Müslüman bireylerin üzerinde kalıcı ve kronik etkiler bırakmıştır. Bu hal Müslüman bireyler yalan ve hile ile birikimlerini hafızası ve akılda kalıcı hale getirdiler. Ne yazıktır ki, günümüzde hakim olan İslami anlayışlar; Kur’an-ı vahye, vahi ile çelişmeyecek bir sünnete, akla, vicdana, ahlak kurallarına, hakkaniyete, maneviyata ve ilmi bir sorgulamaya dayanmamaktadır.

Piyasa dini olarak isimlendirildiğimiz devlet dinleri, maddelerden ve korkudan uygulanan, maneviyat ve ahlaktan yoksundur. Devlet ve iktidar dini ise; merhamet, maneviyat, ahlak, ilim, adalet ve demokrasi mefkuresine oldukça uzaktır. Bu iki karşıt hattın ayrıntıları tartışılıp ortaya çıkarılmadan ve bu tartışmaların sonuçlarının İslam toplumlarının önüne açık bir şekilde ortaya konulmasından, ciddi ve kalıcı sonuçlar elde edilmesi olası görülmemektedir. Araştırma ve tartışma ilmi yapılmalı, kıstasların netleştirilmesili, avımın anlayabileceği sadelikte ortaya konulmalı ve sürekli gündemde yapılabilir. Tartışmalar ısrarlı bir şekilde günümüz hakikatlerine uygun, doğru ölçüler çerçevesi, ilmi olarak gerçekleştirilirse, derinleştirilip, gerekli niteliğe ulaştırılırsa, demokratik İslam’ın İslami toplumlar tarafından kabulü ve içselleştirilmesi de daha kolay olacaktır. Bu çalışmanın sonuçlarında nüfusları, iki milyarı aşan ve bütün dünyada dağılan inanç sahibi Müslümanlarda, asrımızın ağırlaşan her türlü sorunlarına ciddi boyutlarda olumlu katkı sağlamışlardır.

İslam mefkuresi küreselleşen dünyada gerekli olana kadar ve aleni bir biçimde tartışılıp konuşulduğunda hem İslam toplumları üzerinde hem de farklı inançlar ve görüşlerden insanlarla birlikte kardeşçe, hür, adil, değiştiren, hürmetkar, kavgalar ve haddini bilen, dayanışma ve barış içinde, ortak yaşam kültürleri yaratma elde edilecekler. Bu durum hem Müslümanlar için hem de diğer inanç ve mezhepler için muazzam bir huzura ve gelişmeye dönüşebilecektir.

Desteklenene kadar özellikle İslam ve dinler adına hareket ettikleri iddiasında bulunanlar hem içte hem de dışta ağır insani dağılışı, zaman da insani felaketlerin yaşanmasına ilişkin gelişmeler yaşanıyor. İktidar İslam’ının sahneye çıktığı günden bu yana, İslam alemi ve Müslümanlar sürekli bir biçimde din istismarı ile manipüle edilmişlerdir. Bu hile ve istismar ile inançlı insanlar, muktedirlerin ve iktidar kullarının maddi arka bahçeleri haline gelmişlerdir. Biz Müslümanlar’ın en ağır yakıcı ve yıkıcı tarihi ve güncel sorunu; İslam adına iktidar olma ve İslam-ı iktidarlar için ahlaksızca kullanım sorunu yaşanmaktadır/olmaktadır. İktidar ve devlet gücü kul olanların, bu güçle zehirlenenlerin, kendi nefislerinden, aile yapılarına, küçük cemaatlerden, büyük toplumsal olaylara kadar, merhamet, ilim, irfan, maneviyat ve ahlaktan yoksun tarih ve günümüzün hakikatleri, elimizde yeterince öğretmektedir. Kendi tarihimize dair ve özgürlüklerle dolu bir gözlemle tarihi, trajik ve Merhametle dolu bir geçmiş olup çıplak gözlerle müşahede anlatılmaktadır. Yaşatılanlar, yaşananlar ve yaşadıkları, geçmiş ve günceli doğru ve hakikat terazisi içinde tahlil edemeyenler, buna doğru eleştiri yapamayanlar, sürekli bir tekrarın içinde bulunabilirler. Dolaylarıyla çözen değil, sürekli sorun ortaya çıkan ve varlığını sürdüreceklerdir. Müslüman bireylerin ve toplumların, cemiyet ve gurupların günümüzdeki en büyük engelleri ve korkuları bu bakış açısı ve zihniyetten beslenmektedir.

Dini ve Allah’ı iktidara alet edenler hakkında ayeti kerimler mevcuttur:

Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’di haktır; dünyanın hayatında sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak) aldatmasın“. (Fatır/5) İktidarcı dincilik, d adına bireyleri, aileleri ve toplumları aldatarak çürütmüşlerdir/çürütmeye devam ediyorlar.

İktidarcı ve devlet dinciliği olarak isimlendirdiğimiz bu anlayış, fetihler adı altında, hedeflenen, seferler düzenleyerek, sadece dış yıkımlar ve işgaller gerçekleştirmemiştir.

Yöneticisi olduğu toplumda her türlü hak ve hukuka el verilmiştir, vahşet uygulamıştır, sömürmüştür. İktidar dinciliği olarak sürekli ve kesintisiz bir şekilde, din ve mezhepler arasında, milletler ve etnik yapılardan oluşan, nifak temelleri ekmiş, birlikte yaşam zeminini bir plan ve strateji kapsamında dinamitlenmiştir. Bu tür iktidar dinciliğine karşı ortaya çıkan vicdanlı ve imanlı hakiki Rehberler, İslam’ın gösterilerek haince katlılmışlardır.

İktidar cı zümrelerin zulümlerine ve haksızlıklarına karşı ortaya çıkanların bu sorunları dillendiren ve çözüme yardımcı olmaya çalışanların akıbeti, hep aynı olmuştur. İmanını ve ahlakını her şeyi üzerinde tutarak çalışmaya devam eden İslam uleması başta olmak üzere, dürüst Müslümanlar iktidar kulları ve güçleri tarafından acımasızca ortadan kaldırılmışlardır.

Sünni, Şii fark etmeksizin, iktidar dincilerine karşı kelam öğrencileri: Zindan, sürgün, itibardan düşme ve ölüm dışında hiçbir şey yaşamamışlardır. Devlet dinciliği tarafından güncel olarak yaşananlarda hepimizin gözü önünde cereyan etmektedir. Ortadoğu coğrafyasında gerçek din alimleri ya zindanda ya da mezarlardadırlar.

Fikirsel, inançsal, kesintili ve ilmi olarak üretmeyi engelleyen bu zihinsel yapıyı; sürekli zora ve zorbalığa baş vurmaktadır.

Ahlakı, ilmi, hakkaniyeti ve dürüstlüğü zayıflık gibi gören iktidar dinciliği, İslam ı atomlarına kadar parçalanmış ve bundan iktidarının devamlılığını güç devşirmeyi de sürdürmek.

Bu strateji ve politika ile, kişilerin, toplum ve toplulukların, başlarından akılları serbest bırakılmış, imanları çalınmış, vicdanları köreltilmiş, düşünceleri ve amelleri sorgulama kapasitesi yok edilmiş, kişi, toplum ve topluluklar bu enerjiyle din adına şekillendirilmiştir. Dinleri, vicdanları ve akılları büyük ölçüde mağdur edilen bu toplumlar: iktidar cı dinciler tarafından koltuk ve maddi çıkarlar için kaldıraç olarak kullanılanlardır/ devam ettirilmektedir.

İktidar-cı dincilik, yönettikleri toplumlara hiçbir zaman doğru çözümler ve perspektifler gelişmemiştir. Yandaşlarını ve tarafgirlerini tutabilmek için de iç ve dış savaşlar ihdas ederek, ayakta kalmaya devam ederek, ömrü bu tür kanlı ve aldatıcı uygulamalarla uzatılabilmiştir.

Ganimet, gasp, emeksiz ve üretimsiz maddi kaynaklara dayalı olarak tükenmek üzere olan iktidar cı dincilik ve onun yandaşlığı; Şatafat ve lüks yaşam için her türlü günaha ve ahlaksızlığa bulaşmayı, maaşlı din bilgisi satıcılarının satışları ile, dinden olamayan yorumlar üreterek gerçekleştirmiştir. Günümüzde yaşananlara ilişkin sonuçların aynı olduğunu ve sürekli bir biçimde kendini tekrarladığını ve değişmediğini görüyoruz.

Korku ve maddi değerler üzerinden şekillenen bu iktidar dinciliği, toplumlar içinde suni ve anlamsız biçimde üreterek, çatlatma üzerinden iktidarı tahkim etmiştir.

Sürekli bir biçimde, başkalarını düşmanlaştıran ve ötekileştiren yönetim biçimleri, Müslüman toplum ve topluluklar arasında rol modeli olarak sunulmakta ve günümüzde de gösterilmeye devam edilmektedir.

İsim enflasyonuna maruz kalan İslamcılıktan birkaç örnek: Tarikat İslam’ı, mezhep İslam’ı, milliyetçi İslam, war ve ganimet İslam’ı, gizli ülkeyi işgal eden İslamcılık, saltanat İslam’ı, savaş İslam’ı, radikal İslamcılık, kapitalist ve imparatorist İslamcılık ve bunun gibi birçok adlandırma ile İslam ve Müslümanlık çok rahat sınıflandırılmıştır, günümüzde de sınıflandırılmaktadır.

Müslümanların tarihteki bu tür isimlerle imparatorlukları, devletler ve yönetimler kurulurken, günümüzde Şii, Sünni diye isimlendirilen akımların da Başkanlık, Krallık, Emirlik gibi yönetim biçimleri kabul edilen modern bu duruma itiraz dahi edilmemektedir. Hiç tartışılmayan ve çokça da taraftar bulan, geçmişin ve günümüzün piyasa İslamcılığı, bu zamana kadar yaygın olan; neden Demokratik İslam denilince, dudak bükmeler, kötü gösterme ve tanıtımlar, küfürle ithama varan tedaviler çok rahat yapılıyor?

Demokratik yönetim biçimini benimseyen Müslüman toplumların, Kur’an i hakikatleri idrak etmelerinden korkan ve iktidarlarını koruyamayacaklarının bilincinde olan maddi güce tahakküm etmeyen bu yapılar: demokratik İslami değerlerden söz edilince; cin çarpmışa dönüyorlar. Ya da Kur’an’ın deyimi ile:

Böyle iken onlara ne oluyor ki adeta aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevirip kaçıyorlar! Uyarıcılardan öğüt almak yerine, her biri, ona, doğruya sahifeler (İlahi vahiy) kamuoyunu istiyor. Hayır! Aslında onları ahiretten korkmuyorlar (Çünkü inanmıyorlar). (Müddesir 49-50-51-52-53)

Demokratik İslam’ı tartışma, münazaralarını ilmi ve dürüstçe yapmak hem Müslümanlar hem de dürüst demokratlar için değerli ve değerlidir. Hatta bu tartışmaların cesurca ve sorgulamadan yapılması biz Müslümanlar açısından farzdır. Kur’an’ı deafle ona inananları değerlendirip tartışmaya davet eder. İslam hakikattir ve korkularla hakikatler yok değildir uygulamaya çağırır!

Bu tartışmalarda gözümüze çarpan başka bir hakikat ise; tarihimiz ve günümüzde İslam adına uygulanan ve yönetim biçimleri olarak bize sunulan, bizlerde din ve mukaddesat adına peşin olarak kabul etiğimiz, İslam’dan yoksun ve İslam’a tamamen sakat olan yönetim biçimlerinin kabulüdür. Neden İslam sultanları, diktatörler, katiller ve zorbalar tarafından hoyratça ve ahlaksızca ticari faaliyet halinde, bu sistemlerin çevrelica tartışılıp İslam’ın mihengine vurulmadı/vurulmuyor?

Bir İnanca müntesip söyleyenlerin dini ve inançları, muktedir zümreler tarafından bu yetenek teorileri ve uygulamalarda tahrif edildiği halde, neden ciddi bir biçimde sorgulanmıyor ve hesap sorulmuyor?

İslami yönetim adına yapılan kötüler, Şehitler, vahşetler, talanlar, zamanında ve günümüzde uygulanan ameller, neden ciddi bir biçimde tartışılmıyor? Eleştirilmiyor ve İslam’ın doğruları cesurca sahiplenilmiyor mu? İşte bu hakikatler, İslam’ın muktedir olduğu ve iktidarlar tarafından yeniden alınıp zindana atıldığı ve sürdürüldüğünün de kanıtlandığı oluyor!

Demokratik İslam konusu önemli ve ciddi bir tasfiyedir. Bu belge ve bağlılıktan hareketle, delillerimizin ve yaklaşımlarımızın da ilmi, Kur’an’ın ve akli olması gerekmektedir.

Sorumuz aslında: Gerçekten İslam Dinin Demokrasi ile sunulan nedir? Benzerlik ya da karşıtlıkları nelerdir?

Bazı kesimlerin iddia ettiği gibi, Demokrasi dinsizlik midir?

Ya da başka bir iddia ileri süren gibi, İslam sadece Demokrasi midir?

İSLAM DİNİ: İslam dininin ana kaynağı vahidir! Vahyi etmeyen ve ondan istifade eden ise kabul edilen akıldır, ona ölçü kazandıran ise vicdandır!

Bu durumu bize öğretende, gösterilen de Kur’andır. Vahyin ve aklın hedefi ise dünya ve ahiret mutluluğudur. Madde ve maneviyatın birlikte denge içerisinde tutulması ve yaşatılmasıdır.

İslam’ın bir din ve inançtır, onun insan hayatına ilişkin, maddi, manevi ve ruhsal perspektifleri vardır.

İslam’ın yönetim biçimlerine ilişkin tam ve ayrıntılı bir sistem önerisini söylemek ve bu sistemden söz etmek doğru değildir. Böylesi bir sistem iddia etmek, Kur’an’ın her zaman üstünde olduğu hakikatininde da reddedilmesidir.

Peygamberin ardından Emevilerin başkanlığında yönetim biçimi araştırıldığında sasani, bizans ve Arapların kendi örf ve adetlerinden oluşturulan ulusal bir yönetim biçimi oluşturuldukları ve bunu İslam diye uyguladıkları ise su götürmez bir gerçektir.

Her ne kadar yönetimsellik ve bakım düzenlemeye ilişkin olsa da, Kur’an’ın birkaç temel ve ilkeden söz etmesi mümkündür.

Bunun dışındaki peygamberlerimiz Hz. Muhammed sav in sünneti yani uygulamalar, hadisleri ve sözleri de mevcuttur.

Medine vesikası Medine de ki kısa bir dönem yönetim biçiminin yazımı ve yasa olarak elimizde mevcut olana kadar mevcuttu. Fakat her ne hikmetse bu vesika hiçbir dönemde incelenmeden örtülmüştür. Bu vesika da ki eşyalar, Kur’an da ki yönetim ilkelerine tamamen mutabaktırlar.

Bu belgede Müslümanlardan muhacirler ve ensarlar, müşrikler ve yahudiler tek ümmet diye adlandırılmış ve her kes kendi iç işlerinde serbest bırakılmıştır.

Peygamberin sonraki dönemlerde ise; yönetim saltanat ve sultanlık birimleri gelişmiştir.

DEMOKRASİ: Bir yönetim biçimidir: Toplumun kendi kendini yönetme kurallarıdır. Bu yönetim biçiminin verileri elde edilen tecrübi olaylardan elde edilmiş bir yönetim sistemidir. Dönemin ve insanların kalkınmasına göre gelişme göstermiştir.

Demokrasi Helence bir sözcüktür, DEMOS Toplum, KRATİA Yönetmek demektir.

Toplumun kendini yönlendirmesi anlamındadır.

Kısa ve özcesi: Demokrasi bir din değil, insanın aklının ve deneyimlerinin bir arada yaşamak için ortaya çıkmış olduğu bir yönetim biçimidir.

Şimdi demokrasinin politikalarını ve Kur’an da ki yönetim merkezlerini karşılaştırmalı bir biçimde ele alıp önce demokrasi ilkelerine bakalım:

  1. Toplumun bütün kesimleri yönetime ilişkin işlerde sorumluluk almalı ve katılım sağlanmalıdır.

Bu manada; fakir zengin, okumuş okumamış, kadın erkek, genç yaşlı, toplum bütün akıllı baliğ olanların, yönetime katılma sağlama hakları ve sorumluları vardır.

  1. Seçim özgürlüklerinde özgürlüğü ilkesi. Hakim, Mahküm, zengin fakir, kadın erkek ve yaşlı gencin oy hakkı aynı değerdedir.

  2. Azınlık haklarının garanti şirketlerini toplamak. (Milli, kültürel, etnik, dini ve mezhebi azınlıklar gibi)

Buna göre çoğunluk yönetici olabilir, ancak azınlıkların hakları konusunda haksızlık yapılamaz ve temel haklar bazında onlara tahakküm edemez.

  1. Temel hak ve özgürlükler garantisi olarak alınabilir.

  2. Yasalar karşısında her kes ve aynı muameleye tabidir.

Bu beş ilke Demokrasinin esaslarını oluşturur.

İSLAM DİNİN YÖNETİME İLİŞKİN İLKE VE PRENSİPLERİ

Yukarıda İslamın bir İnanç ve din olduğunu belirtmiştik. Demokrasinin ise bir yönetim biçimi olduğunu açıklamıştık.

İslam’ın ana kaynağı Kur’an şu ilkleri yönetimlik ile ilgili bizde aktarılmaktadır.

  1. Hakkaniyet

  2. Adalet

  3. Meşveret (İstişare)

  4. Ehliyet (Yönetme özelliği ve yeteneği olanlar. Uzman kişiler)

  5. Merhamet (vicdanlı olabilmek)

İslam’ın ana akımda (Kur’an ve Sünnet) yönetimle ilgili ve özellikle toplumsal yönetimle kapsamlı özet bir veri yoktur. Sonraki dönemlerde Kur’an, sünnet, icma, karşılaştırma ve (mesalihul-mursel) toplumsal çıkar adı altında bazı kaynaklar referans olarak ele alınarak ve Müslümanların tarihte böylesi bir yönetim biçimi uygulanmaktadır. Bu yönetim biçimi ise İktidardakilerini koruyan, tebanın can ve malını kendisine ait gören, kendisini amelde Allah’ın yerine koyan, bazen kendilerine Allah’ın gölgesi deme cesareti gösteren, bazen yöneticinin kendisini masum ve günahsız reklam eden bir yönetim mefkuresi olagelmiştir.

Peygamberin Medine vesikasının tam zıddı olan bir yönetim biçimi Müslümanlar arasında sürdürülmüş ve Hilafet adı altında saltanat ve şaşafatla sürdürülmüştür.

  1. İlke

Hakkaniyet ilkesi: sözlükte; gerçek doğru, sabit, esas ve mahiyet gibi anlamlara gelen hakikat uygulamaları, felsefe, mantık, kelam ve ihsan bilim dallarında farklı anlamlarda da kullanılmıştır. Seyyit Şerif Cürcani, hakikati kesinlikle sabit olan şey şeklinde tanımlanmıştır. Hak aynı zamanda Allah’ın İsimlerinden biridir. Hak her şeyi hikmetin izlediği gibi yarattığından Allah bir Hak ta denmiştir. Hakikatin kısıtlanmış batıl, Hakkın parçalanmış ise delalet olarak sınıflandırılır.

Hukuksal düşünme yöntemlerinin temel unsurları arasında yer alan hakkaniyet “adil düşünme yöntemi ” veya adaletsizliklere tepki gösteren hukuk duygu ve düşüncelerine işaret eder. Hukuk kuralının ve sembolün hukuki açıdan değer taşıyan anlamının belirlenmesi ve açıklığa kavuşturulması olarakta tarif edilir.

Bu ilkemizde yüksek sorumluluk anlayışını ve hayatta hassas davranmayı da görev olarak yükler. Ahiretteki hesabının mutlaka görülebileceğini bize öğretir. Bundan dolayı Peygamberler bu ilke üzerinden önderlik yapmışlardır. Yöneticilikle meşgul olanların bu ilke üzerinden işlerini yapmaları bizde tembihlemişlerdir. Hakkaniyet şunu emr eder; asla hakkaniyetin dışında yönnetiklerinize ve çevreye davranmayınız. Hakkaniyetin çizgisinden şaşmayınız, insan olabilmenin yegane erdemi, hakkaniyet üzerine yaşamı takipe edenlerdir der. Toplumsal yönetimin yapılabilmesi ancak hakkaniyetin vuku bulması ile güzelleşebilir.

Ayet kerimeler ve peygamberlerin uygulamaları bize hakkaniyetin inceliklerinden bir çok örnek sunar.

Örneğin:

Rüşdüne eriinceye kadar yetimin malına, onun iyiliğine olmadıkça el sürmeyin. Ölçü ve tartıyı hakkaniyetle yapın. Biz herkesin ancak gücünü yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız hakkında bile olsa, hakkaniyetli olun. Allaha’a verdiğiniz sözü tamamlamak yerine değiştirin. İşte düşünüp öğüt alasınız diye Allah boyutunda bunları göreceksiniz. (Enam, 152) 

Yarattıklarımız arasında hakka götüren ve o yolda adil davranan bir topluluk da vardır. (Araf181)

İşte bunun için sen çağrına devam et ve emrolunduğun gibi hakkaniyet çizgisini sürdür. bunların arzularına uyma ve şöyle de: “Ben Allah’ın indirdiği bütün kitaplara iman etme ve bana aranızda adil davranmam emredildi. Allah bizim de rabbimiz, size rabinizdir. Bizim çalışmalarımız bize sizin sıkıntılarınız boyutu. Sizinde bizim aramızdaki ilişkiler yok. Allah hepimizi bir araya getirir. Ancak O’nadır.” (Şuara 15)

Allah, din konusunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızda ortaya çıkanlarla iyi ilişkiler içinde olmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Allah’ın adaletli olanları elbette sever. (Mümtehinne, 8)

Hak sahibine para ver.” (Buhari, Savm, 51) 

Hakkaniyet Yönetimine aday olanlarda aranan bir ilke olduğu gibi seçenler ve rıza gösterenlerde , bu ilke üzerinde hareket ederler. Yani yöneticiler, yönetmeyi kendi yetenekleri ve dürüstlükleri ile hak değerleri ile sağlarlar. Her hak sahibinin parasını iade ettiği gibi, hakkaniyetten, her ne olursa olsun asla taviz vermemelidirler.

  1. İlke

Adalet İlkesi:

Bütün peygamberlerin risalet vazifeleri ve risalet görevleri Kur’an’da anlatılırken en çok bu üzerinde prensipte durulmakta ve peygamberlerin aslı vazifelerinin bu kısımda hayatta kalmak olduğu vurgulanmaktadır.

Kur’an’da insanlık iyiler ve kötüler diye, iki kısma ayrılmaktadır. İnsanoğlunun arayışları ve bütün İlahi vahiler; adaleti tesis etme, dünya ve ahiretin özgürlüğü içinde yaşanabilmesine yönelik hedef hedefe ve onların insanın yaşamına yerleşmesine yöneliktir. Bu bireylerin bireylerin ve toplumların başat karekteri haline gelebilmesi için peygamberler mücadele etmişler. İnsanlık tarihi düzenli, bütün peygamberlerin bu gelişmelerin tecellisi için bireye, topluma ve bütün varlığa uygulanabilmesi için cihad edip çabaladıklarını Kur’an bize haber vermektedir

Bir hadisi Kutsi de:

Saîd İbni Abdülaziz’in Rebîa İbni Yezîd’den; Rebîa’nın Ebû İdrîs el-Havlânî’den, onun Ebû Zer Cündeb İbni Cünâde radıyallahu anh’den ; Ebû Zer’in Nebî  sallallahu aleyhi ve sellem’den ; onun da Allah Tebâreke ve Teâlâ hazretlerinden rivayet ettiğine göre Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “ Kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz. Bu şekilde kullanılan onlarca ayeti kerime zaten Kur’an da da mevcuttur.

Adalet nedir? Ferdi ve ictimai (toplumsal) oluşumda düzen dirliği, hakkaniyet ve özgürlükler ilkelerine uygun yaşamayı sağlayan kayıtlı ve vicdani erdemdir. Adalet ‘davranış ve karar vermede doğru ve net davranmak, hakka göre hüküm ve karar vermek, eşit olmak eşit yapmak.Allah için dağıtmak koşmamak’ gibi anlamlara gelen bir masdar-isimdir. Aynı kökten türetilen bir masdar isim-olan ve „orta yol, istikamet, eş, benzer, misli bir şeyin bedeli“ gibi anlam içeren adl, sıfat olarak kesinti ise adil ile eş anlamlı olup, Allah’ın yine adl adıdır.

Adalet anlayışı; Kur’an-ı Kerimde ve Resulullah sav’in hadislerinde en çok “düzen, denge, denklik, özgürlükler, ülkelere uygun karar verme, doğru yol ve yöntem izleme, takvaya yönelme, dürüstlük, kayıtlılık” gibi anlamlarda kullanılmıştır.

Yukarıdaki açıklamayı gerçekleştirme projemiz ve Peygamberlerin gönderilme amaçlarını gerçekleştirme çabamızın adaleti yerleştirme ayeti celilesinin öğünü şöyledir:

Ve biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanlar arasında adaleti tesis etme (yerine getirmeleri) için beraberliklerinde kitap ve mizanı indirdik. (Hadid 25)

Bu ayeti kerime sadece Muhammed sav ile ilgili bir emir ve kesinlik belirtmiyor, aynı zamanda bütün peygamberlerin gönderiliş ve görevlendirme amaçlarını da net olarak gösteriyor. Dinlerin ve onun çağrısını yapan Peygamberlerin, esas vazifeleri adaleti tesis etmedir, mutlak amacı netleştirir. Allah; Din adına yapılan bütün çağrılar ve amellerin adil adaleti şeması, Bu ayete göre dindarların esası ve şaşmaz hedef adaleti oluyor.

Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayasızlığın kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alıyorsunuz diye size böyle öğüt veriyor. (Nahl 90)

Dikkat edilirse bu ayeti celilede her türlü zorbalığın ve kötülüğün Allah adına yasaklandığı, yani haram olduğu ve adaletin ise emir sigası ile mutlaklaştırıldığı anlatılıyor. Allah ona inanlara adaleti mutlak emir olarak göstermektedir.

Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun. (Nisa-135)

Bu ayette; Kişi olarak bizlerin en yakınlarımız olan ebeveynlerinin, akrabalarının, zenginlerin, güçlülerin ve onun kesin aleyhine dahi olsa, adaletten şaşmamamızın gerekliliği vurgulanıyor.

Kur’an’ın perakende ayetleri ile adaleti yerine getirmeyi bir sorumluluk ve görev olarak önümüze ortaya koyuyor.

Adalet ödevi ve ilkesini, hayatına hakim kılacak kaç ehli İslam bireyin yada toplumun İslam, diyarlarında ve insanlık aleminde mevcut mu? Neden biz Müslümanlar arasında bu ilk ayda bırakılmış ve hiç kimsenin ilgisini çekmiyor?

Kur’an adil davrananların, adeletli davranış ve yaşam tarzının azametinden ve bireylerin bize haber verir. Adalet için mücadeleyi yürütenler vahyi anlamış olan ve kamil insan olma yolunda yürüyen insanların elinde Kur’an’ı bugün açıklıyoruz.

Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle göstergelik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa ait olan, size adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvaya daha yakın. Allaha karşı sorumluluğunuzu yerine koyun. Allah’ın varlığından haberdardır. (Maide-8)

Günümüzde sürekli bir biçimde dillere dolanan ve dillerden düşmeyen “takva” sisteminde bu ayetteki anlamı; adaletli yaşam olduğu hakikattir. Adaletli olayların takvaya yakınlık olduğunu günümüzde bildiren bu ayet, neden hep görmezden geliniyor? Adalet için mücadele edenler, Allah’ın sevgisine mazhar olurlar. Takva adı verilen şeyin bir sufizm yaşam biçimi olmadığı, devletin, toplumun, çevre ve hayata, adalet ülçülerini oturtmak ve adalet için mücahede etmek olduğu anlatılıyor.

Rabbinin sözü, doğruluk derecesi da, adalet derecesi da tamamlanmıştır. O’nun kopyaları değiştirilemez. O, işitendir, bilendir. (Enam-115) 

Kur’an bilgilerinin tamamlandığını ve her şeyin görünür durumda olduğunu gösterirken, adalet ölçülerinde Kur’an da net ve eşkar olduğu vurgulanıyor.

Ne yazık ki günümüz iktidarcı din istismarcıları, bu ayetleri takip eden bir biçimde çarpışıyorlar. Allah’ın gelişimini tamamlamadığını bugünlerde aktarmakta ve kitleleri bu konuda oluşturmuşlardır İslam ile uyutmaktadırlar. Buna göre Allah’ın yani yaratıcılığının sözü tamamlanmamıştır. Dolaysı ile, adaleti de onun adına birileri iktidarı ele geçirerek kendilerine göre tamamlamaları gerekmektedir. Bundan sonra daha büyük çarpışma ve tahrif hiç bir dinde ve beşeri ideoljilerde yaşanmamıştır.

De ki: “Rabbim adaletle uygulanmalıydı.” (Araf-29)

Kur’an’ın adale ilkesine göre kesin ve tartışılmaz bir emirdir! Yani muhkem bir hükümdür, kişiye ve mekana göre kalıcıdır. Müslümanım diyenler ister seçilip ister seçim olsun bu ilke dışında hareket edenler, Allah’ın emrine karşı çıkmaktalar. Din adına siyaset para kazanırlar ve teokratik yada sultanlık la ilgili yönetim biçimlerini savunanların bu ayetlere göre, Kur’an ve Allah la bağları yönetim bakış açısı yoktur.

Bir kaç hadisle bu durumu daha anlaşılır kılalım. Şunu aklımızdan asla çıkaramamalıyız: Allah Resulü Kur’an’da bütün emirlerini tebliğ ettiği gibi, bakışlara da mutlak anlamda bu emirleri uygulamıştır. Allah’a ve Resulüne itaat edin ayetleri, bu emirlerin ile gerçekleşmiş olacaktır.

Çocuklarınız arasında adaletli davranın, çocuklarınız arasında adaletli davranın.” (Vurgu oluşması diye iki sefer tekrarlanmış) (Ebu Davud, Buyu, 80 ) 

Hak sahibine para ver.” (Buhari, Savm, 51) 

(Herhangi bir konuda) hakemlik yaptığınız zaman adil olun.” (Taberani, el-Mu’cemu’l-evsat, IV, 40-41)  

Yönettikleri insanlara, ailelerine ve yasal oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar, Allah katında, Rahman’ın yanında nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklardır.” (Nesai, Adabu’l-kudat, 1) 

Peygamberin Medine vesikası ve onun uygulamalarının adaleti konusunda belgelenmiştir. Yine veda hutbesi sorumluları ve haklar konusunda bizler için birer manifesto durumundadırlar.

Kur’an adaletinin peygamberlerin yegane hedefi ve özellikleridir. Peygamberler vefat edene kadar: adaletli davranmayı, sosyal, siyasal, küresel, toplumsal, bireysel, hayvana ve doğaya karşı davranışlarda büyük bir duyarlılıkla uygulamışlar, sorumluluklarını yerine getirmişlerdir.

3. İlke

Meşveret (İstişare): ilkesi

Kelime anlamı olarak oluşturulur, müşavere anlamına gelen İstişare Arapça kökenli bir kavramdır. İstişare yönetim biliminde, ticari alanda ve kişisel alanda kullanılan ve sanayi alanına göre anlam yüklenen bir kavramdır.

Özü teorik olarak çoğunluğun hata yapma ihtimalinin azalmasından hareketle çoğunluğun gidişatının doğal sonuç doğru, adil ve gidişatlı kararların alınması amaçlanır.

İstisare Arapça kökenli kelime olduğu için Araplar istişareye “arı kovanından bal almak” anlamını da vermişlerdir. Arapça gibi zengin dilde kavramların sözlük anlamalarının yanında ıstılahi dolaşım da vardır. Bu istişare ve şura kavramlarında olumlu anlam yüklenen iki kelimedir.

Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorun. (Enbiya 7)

Bu ayette kullanılana ve bilenlere göre standardız denilmektedir.

Allah’ın rahmeti sayesinde onlara karşı yumuşak oldu. Şayet kaba, katı kalpli biri olsaydı çevresinden dağılırlardı. Affetmek, onlar için bağışlanma dile, işlerinde istişare et. (Bir konuda) karar verdiği zaman Allah’a tevekkül et. (Ve onu uygula. Çünkü) Allah, tevekkül edenleri sever. ( Al-i İmran 159 )

Bu ayette “danış” emir kipinde kullanılmıştır. Müfessirler müşavereyi “herhangi bir iş hakkında ayrıntılar veya o konuda görüş bildiren kimselerin görüşmelerine başvuru” olarak kayıtlıyken; Şuara’yı ise

Listenin kamu görevini yürütürken istişarede bulundukları ve istişare sonucunun oluştuğu ifade şeklinde yorumlanmışlardır.

Belkıs ve Süleyman peygamberin hadisesinin anlatıldığı neml suresinde, Belkisin bir yönetici kadın olarak istişare ile toplumunu yönetildiği anlatılmaktadır. Bu özelliğin yönetim için doğru olduğu vurgulanmaktadır

Dedi ki: “Ey ileri gelenler ! Bana bu işimde düşüncelerinizi seçebilirsiniz. Sizden katılmanız olmadan kesin bir karar vermeyeceğim.” ( Neml 32 )”

Zamahşeri tefsiri bu ifadenin el feta kökünden geldiğini belirtir ki Zamahşeri tefsiri dil yönünden muteber ve kaynak bir tefsirdir.

 ” Onlar Rablerinin (iman ve salih amel) çağına icabet ederler, namazı dosdoğru yöntemler .

Bu ayette ise direkt olarak görüş alma ve mutlak istişareye emir vurgusu yapılmaktadır. İslam dinine inanların yönetim işlerinde istişaresiz iş yapmadıkları vurgulanmaktadır.

Firavun’un kavminin ileri gelen konuşmalarında, konularda müzakere edip şöyle dediler: “Bu, gerçekten de çok mahir, çok usta bir büyücü! (Araf suresi 109) 

Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor.” Firavun, “Peki ne buyurursunuz?

(Araf 110)

ayette yine istişareye yapılan atıf “ne buyurursunuz (Te’muruu) ne emredersiniz” olarak kullanılmıştır.

Ebu Hureyre’den gelen bir rivayette Hz Peygamber şöyle buyurmuşlardır: “Emirleriniz sizin hayırlılarınız zenginlerinizde cömertleriniz, işleriniz de aranızda şura ile arzın yüzü, içinden hepiniz daha hayırlıdır. Emirleriniz şerlileriniz, zenginlerinizde cimrileriniz ise arzın içi, sizin için daha hayırlıdır. (Tirmizi ebu isa) Hadis.

Resulullah sav. “Allah ‚a imandan sonra aklın insanı sever, ve meşveretten müstağni kalmamktır. Çünkü dünya’da ehli maruf Ahiret’te de ehli maruftur; Dünya da ehli münker Ahiret’te de ehli münkerdir.” Buyurmuştur. (El-Beyhaki)

Meşveret eden kimse asla kopmaz, bir görüşle yetinen kimse de mutlu olmaz.“(El-Kudai) „Müşavere etmeyen kavim ancak işlerinin en iyi durumdana erişirler.“ (İbni-ebu Şeybe Musennef)

İstişareden maksad sadece doğru bilgi sahibi olmak değildir. Elde edilen doğru miktarı sağlayan da gereklidir. Zira ancak o zaman istişarenin semeresi satın alınması olur. İşte bu durumu ifade eden bir nakil şu şekildedir:

Halid ibni Maden Resulullahın şöyle nakl eder : “Bir adam Hz.Peygamber’e; fe iza azemte fetewkkel Alel’lah ayetindeki “azemte” kelimesini sordu? Hz. Peygamber ona ehli

Rey ile müşavere etmen sonra da ona tabi olmamasıdır diye cevapladı. (Suyuti ed dururul Mensur)

Seçme ve farklı durum bir istişare durumudur. Birileri yönetici olmak istemekte iken, diğerleri onu onaylamak yada kabül yapma görevini yerine getirirler.

Toplumun çoğalması ile seçilenler aynı zamanda Kur’ani bir emride yerine getirmişler.

4.İlke

Ehliyet /Liyakat: ilkesi

Yönetim işlerinde en önemli ilkelerden biride özgürlük yani liyakattır.

Yöneticiler seçilirken bu ilkeye dikkat edilmezse, toplumun fesadası ve kaosa sürüklenir. Bu fesad sadece o toplum ve toplulukla sınırlı olarak çevresini de derinden etkiler.

Ayet kerimede şöyle buyurulur:

Allah boyutu, emaneti ehline vermenizi ve insanlar arasında hükümlerinizin ne zaman adaletle hüküm verilmesini emr eder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şu anda Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir. (Nisa 58)

Bu ayetin sebebi nuzulu: Peygamber rehberliğinde Mekke kapılarında Müslümanlara açılınca peygamber sav kabenin içinde ki putları temizletti ve içerisinde namaz kıldı. “Ey Ebu Talha oğulları! Allah Teala’nın bu emanetini, sürekli kalmak ve dürüst hareket etmek üzere almak üzere alınız! Onu, zalim olmadıkça hiç kimse elinizden alamaz! Bugün, iyilik ve ahde vefa günüdür” buyurdular ve Kabenin anahtarını tekrar Osman bin Talhaya verdi. (İbn-i Hişam,)

Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz kimseleri peygamber olarak gönderdik; Eğer bilmiyorsanız bilgi sahibi olanlara sorun. (Enbiya 7 Nahl 43))

İş, ehli olmayan kişilere verildiğinde, kıyameti bekle, kıyametin kopması pek yakın.“ (Buhari İlim, 2.)

Bu hadisinde bugünlerde bildirildiği gibi emanetlerin liyakat sahiplerine verilmemesi sonucu, toplumsal düzen bozulur, toplumsal hayat alt üst olur; güvensizlik, vefasızlık, kadir bilmeyi emaneti tanıma ve doğruyu koruma biti.

Böylesi bir kaos ortamında bireyin, Aile ve toplumun bir kıyameti ve felaketi yaşar.

Emanetin, iş ve görevin liyakat ve ehliyet sahibi kişiye verilmemesi durumunda o işe emanet gözüyle bakılmaz; o işin gereğinin hakkıyla ve hakkıyla yerine getirilmez. Bu durumda insanlığın bilincinin zayıfları, güvensiz ve adalet belgesi; güven ve sadakata dayalı ilişki zedelenir; meşrûiyet ilişkisinde kayıplar meydana gelir. Daha ileri boyutlarda emanete ihanet edilir hale gelir; bu da toplumsal katkıları hızlandırır. İş, ehli olmayan kişilere verildiğinde, kıyameti bekle, kıyametin kopması pek yakın.   (Buhârî, İlim, 2.) hadis-i şerifi bunu çok güzel izah etmektedir. Bu hadisin de açıkça ortaya konulduğu üzere emanetlerin liyakatli ve ehliyetli kişilere verilmemesi durumunda toplumsal düzen bozulur, toplumsal hayat alt üst olur; evrensellik, sadakatsizlik, vefasızlık, adaletsizlik ve kahramanlık yaygınlaşır; Güçlü olan haklı, güçsüz olan haksız sayılır. Bu da insan için, fert ve toplum için bir yıkım, kaos ve kıyamete dönüşüm. Yöneticilğe aday olanlar mutlaka liyakat tecrübe testinden sonra görevlendirilmelidirler.

Örneğin: Bir insan çok fazla ibadet ediyor diye yönetici yapılmamalıdır. Yönetim bir yetenektir ve liyakat gerektirir.

5. İlke

Merhamet:ilkesi

Sözlükte “acımak, şefkat göstermek” anlamında masdar, “acıma duygusu, bu duygunun toplumun yapılan iyilik, lutuf” anlamında isim olarak kullanılan merhamet ve aynı mânadaki rahmet sözcükleri öncelikle Allah’ın bütün yaratılmışlara yönelik lutuf ve ihsanlarını ifade etmektedir. Bununla birlikte bulunan ve diğer canlıların sıkıntılarına karşı duyarlı olmaya ve yardım etmeye sevkeden acıma duygusudur (empatidir). İslâmî kaynaklarda merhamet yöntemi genellikle rahmetle elde edilir. Kaynaklarda Allah’ın rahmân ve rahîm isimleri açıklanırken evrendeki bütün oluşumlar gibi insanlarda merhamet duyduğun da Allah’ın insanlığa lutfu olduğu belirtilmiştir (meselâ bk. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb , I, 166-171; Levâmiʿu’l-beyyinât , s. 119).       

Gazalî bir anlamda gerçek anlamda merhametli denilebilmesi, dolayısıyla acı duymanın ahlâkî bir değer taşıması için onun acı verdiği kişinin ihtiyacı olan gücün gücünde karşılaması, bunu da hür iradesiyle yapması gerektiğini belirtir ( el-Maḳṣadü’l-esnâ , s. 38). Hemen bütün tariflerinde acıma, yufka yüreklilik (rikkatü’l-kalb), ilgi ve şefkat (teattuf, in’itâf), elem duyma (teellüm) gibi kavramlarla psikolojik bakış açısına vurgu yapılan merhamet, insanların aralarındaki duygu birliğinin, dayanışma ve paylaşmanın başta gelen anlamlarından bahsedilmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de merhametli bir âyette var (el-Beled 17)

Sonra iman edip birbirlerine sabri tavsiye edenlerden ve acımayı (Merhameti) öğütleyenlerden olmaktır.

Rahmet oranları ise toplam 114 defa tekrarlanmıştır. Ayrıca 260 kadar âyet Allah’ın rahmân ve rahîm isimleriyle aynı kökten olan çeşitli fiil ve isimlerle yer almakta, bu âyetlerin büyük kısmında Cenâb-ı Hakk’ın insanlara ve diğer varlıklara yönelik lutuf ve ihsan sözlerinden verilmektedir.

Bazı ayetlerde merhamet insanların arasında acı hissettiğini ve bu duygudan kaynaklanan iyiliğini ifade etmektedir.

Bir Mümin tedavisine başlarken rahman olan Allah’ın adı ile diye başlar.

Biz Müslümanların ibadeti günde 5 vakit ve 17 rekat olarak bilinmektedir. Onu Namaz kılan Müslüman; günde en asgari 17 defa Allah’ın Rahman ve Rahim (O, Rahman ve Rahimdir) (Fatiha /2) olan İsmini tekrarlamak gerekiyordu.

Bu ayetler ve Kur’an peygamberimizin merhamet ahlakını anlatmaktadır.

Peygamberimizin merhameti için kullandığı ve çürüdüğü kadar akatarılan hadislerinden bir kaçı:

Bu, Allah’ın kullarının kalplerine yerleştirdiği merhamettir ve Allah, ancak merhametli kullarına rahmet eder.” (Müslim, Cenaiz, 11; Buhârî, Merdâ, 9)

Ben lanetçi olarak gönderildim. Ben ancak rahmet olarak gönderildim.” (Müslim, Birr, 87)

Ben bazen uzatmak planıyla namaza başlarım. Fakat bir çocuğun ağlayışını duyar ve annesinin ona düşkünlüğünden dolayı namazı kısa süre ayırırım.” (Müslim, Salât, 192)

Müminler ilişkilerini sevmede, kardeş merhamet etmede ve karşılıklı şefkat göstermede tek bir vücut şeklidir. O vücudun bir organı acı çektiğinde, büyüme diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşırlar.” (Müslim, Birr ve Sıla, 66; Buhârî, Edeb, 27)

Merhamet, ancak katı kalpli kimselerden çekilip alınır.” (Ebû Davud, Edeb, 58; Tirmizî, Birr ve Sıla, 16)

 “ Merhametlilere Rahman merhamet eder. Siz ölümlere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin!” (Tirmizî, Birr ve Sıla, 16; Buhârî, Edeb, 13)

Merhamet edin ki, size de merhamet edilsin. Bağışlayın ki, Allah da sizi bağışlasın.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II. 219)

İlahi vahyi ve Peygamberler: katı, zalim ve merhametsiz olarak dolaşan ve topluma yöneticilik yapanların karşısında dikilmiş ve mücadele edenler görülüyor. Merhamet vicdanlıdır! Herkonuda merhametli bir yaşam inşa eden peygamberler, rehberleri toplumları yönetirken o birikimli merhamet ile yönetmiş ve zayıflara karşı merhamet yapmayı insani bir erdem olarak göstermişlerdir.

Kur’an anlatımı ile; Calut, Firavun, Nemrut ve Mekkeli Müşrik hoşgörün karekterleri merhametten yoksunluk ve azgınlık olarak bizde kavratılmaktadır. Merhametten uzaklaşmak Allah’tan peygamberlerden ve inançtan uzaklaşmaktır.

Yönetici: yönetilenlerin toplumun biyolojik, ekonomik, ilmi, güvenlik gibi, gelişme ve ihtiyaçlarını karşılama durumunda olamalılar.

İslam Peygamberi: “Komşusu aç iken tok olan bizden değildir” der. Çünkü Peygamber ve dürüst Müminler böyle yaparlar. Topluma yöneticilik yapanlar bu ilkeyi hayatlarına hakim olduklarında ancak toplumsal refah ve huzura kavuşabilirler.

Allah Rahman ve Rahimdir, Bütün Peygamberlerde beraber yaşamışlar yaşayanlara merhametli davranmışlardır.

Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan yöneticilere de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahirete gerçekten ulaşmışsanız onu Allah’a ve peygambere götürün. Bu elde edilecek sonuç açısından hem hayırlıdır hemde en güzeldir. (Nisa/59)

Kur’anî ilkeler ve peygamberlik uygulamaları, yönetim ve yöneticilik konusunda bu bakış açısına inanmalarına kavratmaktadırlar.

Ayetten olan demek; yöneticilik yapanların sizin gibi bir yaşam benimseyenleri ve yardım hemhal olanlar demektir.

İslam adına yönetici olan Türk, Arap, Fars ve diğer milletlerden olduğu halde, yönetilenler Kürt yada başka milletler. Yöneticiler dini ve mukaddesatı satarak milleti aldadarak zenginleşirler. Yönetilenler ise yoksulluk seviyesinde sefalet içerisnde yaşamaya mahkum edilirler. Yönetenler ve çevreleri en iyi okullarda okurlar. Yönetilenler ise okur yazar dahi olamazlar.

Yöneticiler ve çevreleri güvenlik ve emniyet içerisinde yaşayanlar. Yönetilenler ise her türlü tehlike ile iç yaşam sürdürürler. Sağlık ve yaşam standartlarının en uygun olanlarını kullanan yönetimler, yönetimlerine ise ölümü reva görürler

İktidarcı dincilik bu anlamı ile tağutluktur, zorbalıktır, sultanlıktır, lüks ve yoz yaşamdır, şaşafattır, hükümdarlar ve yönetilenleri manipüledir, sömürü ve yıkımdır.

Bütün bu bilgiler ve değerlendirmeler, aslında İslam’ın padişahlığı ve iktidar dinciliği tarafından tamamen yeniden ele alındığını da göstermektedir.

İslam yönetim ve yöneticilik anlamında en fazla Demokrasiye yakın tezimizin sürdürülmesinde ortaya çıkma.

Özet örnekleme:

-Herkes yönetim sistemine katılmalıdır=Onlar birbirine bakarlar ayeti ve peygamber uygulamaları.

– Eşitlik ilkesi=Bütün insanlardakiler bir tarağın dişleri gibi Hz Muhammed.

Azınlık haklarının garanti” laınması=Etnik kimlikleri ve dilleri ayet ve Allah’ın başarısızlığı olarak belirtiler. İnanç özgürlüğü akışlarda sağlanır.

-Temel hak ve özgürlükler garantisi alınır= bu konuda onlarca ayet ve peygamber uygulamaları mevcuttur.

– Yasalar karşısında her zaman değişkenler= Peygamberin benim değişimleri Fatima’da olsa aynı hükümler uygulanır. Ben peygamber kızıyım deyip kendini farklı görme hadisi.

Kuşkusuz bu durumlar bilinen durumlardır. Ama İslam adına hareket çalışmaları ve yönetim süreleri söylüyorlar, Muhammedi İslamın tam anlamıyla uygulamalarıyla yaşıyorlar.

Halbuki İslam kaynaklarının dengesi bozulmaz ki; İslam padişahlığının, özelliklerinin ve diktatörlüğünün tam zorluklarıdır.

Demokrasiye ilişkin esas ve ilkesel olarak, demokratik İslam mefkuresi etrafında birleşmek, Kuran’i ilkeler ve Medinedeki yönetim vesikasına yakınlaşmak bildirilecek. Tarihimizde ve günümüzdeki devlet dinciliği ise tamemen Kur’an, peygamber ve insanlığın karşıtlığıdır.

Demokrasi dini değildir ve öyle okunmamalıdır.

İslamın temel demokratik yönetim hakkında elimizde gösterdiği çerçeve en fazla Demokrasi çerçevelerine yakın olanıdır. Bunun için bizlerde yönetim anlamında demokratik İslamı yaygınlaştırmalı ve İslam istismarcıları olan devletin dini taraflarından kurtulup ağır olan sorunlarımıza çözüm geliştirebiliriz.

Hafız Ahmet Turhallı

Related Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button