makale

Türk-fars egemen fetihçiliğine karşı, Kürt ve Arap ittifakı.

hakkı tekin.

Türk-fars egemen fetihçiliğine karşı, Kürt ve Arap ittifakı.

Ortadoğu’da fars ve Türk fetihçiliği (imparatorluk hevesleri) üçüncü dünya savaşı sürecinde yayılmacı siyasetlerini artırmışlardır. Son bin yıllık süreçte Ortadoğu coğrafyasında halklara dönük tasfiye süreçleri bu fetihçi zihniyetler tarafından gerçekleştirilmiştir.

Avrupa merkezli gelişen ulus-devlet sistemleri kendini tüm dünyaya yayarken Ortadoğu dokusuna ters bir model olsa da egemen olan hanedanlar, hakim kavimcilik ekseninde sisteme geçiş yapmışlardır. Bu sebeple Egemen zihniyete dayalı olan fars ve Türk fetihçiliği bu süre içinde modern sürece geçiş yapmışlardır. Kurulan ulus-devletlerin, hegemon güçlerle ilişkileri gereği bir süre modernleşme adı altında bir geçiş süreci yaşasalar da fetihçi-talancı geçmişlerine özlem ve tutkuları hiç bitmemiştir.

Dünya düzleminde ister küresel ister bölgesel güç dengeleri değişimine bağlı olarak fırsat buldukları anda egemenlikçi fetihçi özlerine, gerçekliklerine dönme duruşlarından geri kalmamışlardır. Bu fetihçi ve hakim zihniyetler, başta kendi toplumsallıkları olmak üzere Kürt ve Arap topraklarına sürekli göz dikmiş yayılma alanları olarak görmüşlerdir. Bundan dolayı merkezi hegemon güçlerin Ortadoğu’ya yönelik politikalarının zayıfladığı dönemlerde veya dengelerin oluştuğu dönemlerden faydalanarak niyetlerini belli eden adımlar atmışlardır. Son yirmi yıllık süreçte bu durumları açığa çıkartan örneklerle doludur. Arap baharıyla birlikte bu egemen fetihçi zihniyetler yayılmacılık politikalarına hız verdikleri görülmüştür.

Irak ve güney kürdistanda başlamak üzere, Lübnan, yemen, süriye, bahren ve Filistin’e kadar Şii mezhebine mensup toplulukların hakim olduğu alanlarda iç politikada hâkimiyetlerini sağlanarak oyun kurucu haline gelirken, Şia ve alevi nüfusunun az olduğu Arap ülkelerinde oyun bozucu, kışkırtıcı, parçalayıcı, karşıtlaştırıcı ve provaka eden bir yöntem kullanmıştır. El atılan tüm alanlarda dini, mezhepçi ve radikal kimlikli siyasi organizasyonlar oluşturarak Arap ülkelerin iç siyasetlerini, dış siyasetlerini ve konumlarını kendi egemenlikçi fetihçi zihniyetine göre kullanmasını bilmiştir. Egemen fetihçi zihniyet kavramı hakim sınıflar için kullanılmıştır fars ve Türkiye halkları stratejik ittifak düzeyinde olan toplumlardır.

Fars fetihçiliği Kürt coğrafyasına yönelik siyasi konseptleri işgal, ilhak ve sömürgecilik düzeyinde olmuştur. Bundan dolayı kürdistan coğrafyası sürekli fars fetihçiliğin hedefi olmuştur. Bin yıldır ilhak ve işgal ettiği kürdistan toprağını elinde tutması için Türk fetihçiliğiyle işbirliği yapmış başka çıkar alanlarında ise Türk fetihçiliğiyle rekabet içine girişmiştir.

Son dönemlerde Kürt halkının doğal toplum haklarını kazanmalarını engellemek için bir yandan Türk fetihçisiyle işbirliği, diğer yandan ırak ve Suriye’de Şii ve Sünni iktidar aracılığıyla Kürt ve Arap topraklarını sahip olmaları için hakimiyet savaşlarını vermektedirler.

Türk egemen fetihçiliği ise, farslarla elmanın iki yüzü gibi bir siyaset yürütmüştür. Kendi coğrafyasında Kürtleri bir tehlike olarak gördüğünde fars fetihçiliğiyle işbirliği, dışarda ise, Arap ve Kürt coğrafyasını yayılma, işgal ve ilhak alanı gördüklerinden dolayı rekabet içine girmişleridir.

Arap baharıyla birlikte hem yeni rejimi inşa aşaması süreci hızlanmış hem de Osmanlı hevesleri depreşen Türk hakim fetihçiliği devlet yönetimini otoriter ve diktatöryel bir sisteme dönüştürerek ihvancı çizginin baş aktörü rolüne bürünmüştür. Burada görülmesi gereken gerçeklik, Türk fetihçiliği yeni bir devlet ve yeni bir rejim sistemi inşa etmiştir. Türklük esaslarına dayalı Türk İslam sentezini güncelleştirmiştir. Sünni ve paramiriter radikal İslam çeteleri bu yeni rejim inşasının ruhu ve bedeni olarak şekillendirilmiştir. Bu nedenle Bu sistemde Kürtlere ve halklara yer yoktur. Dolayısıyla Türk fetihçiliği cihadist çizgi paralelinde Sünni mezhepçiliğine dayalı yayılmacı politikalarla son on yılda bölgeyi mezbahaya çevirmişlerdir. Başta Suriye, rojava, güney kürdistan, ırak, Libya, mısır ve Afrika gibi yerlerde bu politikaları geliştirirken, Avrupa ülkelerinde daiş aracılığıyla kanlı eylemler düzenlenmiştir.

Başta Ortadoğu’nun kadim halkı olan Kürt, Arap ve diğer halkların baş düşmanları, özellikle egemen Türk ve fars fetihçi (imparator özlemleri) zihniyeti olduğu ortadadır. Bu iki egemen fetihçi zihniyet zayıflayan statükocu eğilimlerini tekrardan bölgede canlandırmak için bir arayış içinde oldukları görülmektedir. Fars egemen zihniyeti ve ırak egemenleri, Türk fetihçi zihniyet ve ırak egemenleri yeni paktlar kurdukları bilinmektedir. Suriye baas rejimiyle aynı amaçla bir pakt girişimleri bulunarak bölge statükoculuğunu tekrardan örgütlemek istemektedirler. Bu sürece öncülük eden egemen Türk ve Fars fetihçileri olmuştur. Bu iki egemen fetihçi zihniyet, başta Kürt sorunu olmak üzere kendi toplumsal sorunları çözmedikleri gibi çözüm imkanlarını tümden ortadan kaldırmayı amaçlamışlardır. Bu politikalarla var olan başta Kürt sorunu olmak üzere diğer temel sorunları merkezi hegemon sistemin yönüne doğru itmişlerdir. Tüm çözüm ısrarlarına rağmen, birlikte demokrasi ve özgürlükler temelinde yaşama stratejisini ret etmişlerdir. Sömürgeci, işgalci olan egemen zihniyetlerin önünde iki seçenek bulunmaktadır. Ya başta Kürt sorunu olmak üzere temel toplumsal sorunlarını demokratik ulus temelinde bir çözüme gelirler yada bölünüp parçalanacaklardır.

Bu iki fetihçi zihniyet Arap ve Kürt coğrafyasını yayılmacı politikaları için halkları kurban ederek amaçlarına ulaşmak istemektedirler. Ne ırakta ne Suriye’de ne Filistin’de ne Lübnan da ne Libya’da çatışmalar, açlık-yoksulluk, göçler, istikrarsızlık ölüm ve katliamlar hiç eksik olmamıştır. Bu alanlarda gelişmesi muhtemel çözümlerin önündeki en büyük engeller bu egemen fetihçi zihniyetler olmuştur. Bu gün Lübnan ve Filistin’de gelişen İsraillin öncülük ettiği soykırım siyaseti bu iki fetihçi zihniyetin iteklemesi ve provokasyonuyla yapılmıştır. Haması harekete geçiren bu güçler olmuştur. Lübnan, Filistin ve Suriye halklarının katliamdan geçmesi bu fetihçi zihniyetlerin yönlendirmesidir. Bu gerçeklik net olarak görülmeli ve değerlendirmelidir.

Türk ve fars egemen fetihçi zihniyetler bu nedenle İsrail ve Arap çelişkilerinden en çok faydalanan güçler olmuştur. Kurulduklarından bu yana Arap ve İsrail ilişkileri hep gergin ve bir birini yok etme üzerinden şekillendiği bilinmektedir. Son dönemlerde İsrail ve Araplar İbrahim antlaşması adı altında bir antlaşma yaptılar. Ortadoğu’nun yeniden yapılandırma süreçlerinde Arap-İsrail ilişkisi görüldüğü kadarıyla bir çok kurulu dengeyi alt üst etmiştir. Şimdi Arap ve İsrailler için Türk ve fars imparator hevesleri bir tehdit olarak görülmektedir. Hamasın 7 ekim saldırının temelinde bu gerçeklik yatmaktadır. Batının İsrail üzerinden saldırısı Ortadoğu’nun yeniden yapılandırmasına bağlı bir süreç olarak gelişmektedir.

Soğuk savaştan kalma Şia ve Sünni mezhep dengesi bu yeni dönemde yeni sistemin temelleri arasında olmayacağı anlaşılmaktadır. Yeni dönemde radikal İslam ve şiacılık tasfiye edilecektir. Siyasi İslam Arap baharından sonra teşhir olup güç kaybederken, şiacılık 7 ekimden sonra güç kaybettiği görülmektedir. Gelişen bu yeni süreçler halklar lehine, sistem karşıtı birimlere yeni alanların açacağı öngörmek gerekir. İşte bu yeni dönemde Kürt ve Arap halkı öncülüğünde bölge halklarına dayanan demokratik konfederal sistem zemini ve imkanı doğmaktadır. Bu gelişmeler Ortadoğu dengelerini değiştirip, statükoculuğu parçalayabilecek bir süreç olarak gelişim göstermesi muhtemeldir.

Kuzey ve doğu Suriye devriminden sonra Kürt ve Arap halkları arasında giderek ortak ruh, ortak yaşam ve ortak gelecek dolayısıyla güçlü bağlarla bir yakınlaşma eğilimi gelişmektedir. Kürt ve Arap önyargıları giderek kalkmakta güvene dayalı ortak bir kimlik gelişmektedir. Kuzey doğu Suriye’de halkların ortak kimlik etrafında birleşmeleri, Ortadoğu Kürt Arap birliği için bir model olarak gelişme göstermesi stratejik düzeydedir. Bunun en güçlü ibaresi her iki egemen fetihçi zihniyetin ve egemen baas zihniyetini de yanlarına alarak deyrazor, minbiç, Rakka vb yerlerde geliştirmek istedikleri Kürt ve Arap çatışması için uyguladıkları politikalar ve provokasyonlara rağmen bir birini tercih eden Arap ve Kürt halkı olmuştur. Aynı düzeyde Türk fetihçi zihniyetin paramiriter gücü olan daiş çizgisi ve tekçi zihniyete dayalı baas rejimine karşı halkların ortak mücadelesiyle hakim zihniyetlerin geriletmesi başlı başına ortaklaşmanın en güçlü zemini oluşturmuştur. Bu ortak ruhu parçalamak isteyen yine bu fetihçi zihniyettirler. Fars fetihçiliği baas rejimi üzerinden, Türk fetihçiliğinin radikal gruplar üzerinden engellemesi olmasaydı Suriye ve diğer sorunlar bu hale gelmeden çoktan çözülmüş olabilirdi.

Arap-Kürt halkının istenildiği düzeyde Ortadoğu çapında öncülük düzeyinde ittifak içinde olmamaları ve diğer halkları kapsamaması nedeniyle Türk ve Fars fetihçiliğinin işgal, ilhak ve sömürgeci tarzda yayılma zemini olmaktadır. Dolayısıyla bu parçalı duruş Arap ve Kürt coğrafyalarının yayılmacı politikalarına açık hale getirdiği gibi ortaklaşmaları yönünde en büyük engeldirler. İranın çoklu kültür ve halklarına , Anadolu çoklu kültür ve inançlara, dolayısıyla Ortadoğu halklarının eşit, özgür ilişkiler temelinde güçlü ittifaklar geliştirilmesi gerekmektedir. Arap ve İsrail İbrahim antlaşması nasıl ki soğuk savaştan kalma denge ve statükoculuğunun yıkılmasına ki bu gün daha net bu görülmektedir, zemin sunmuş ise, üçüncü çizgiyi koruyarak cepheleşme sürecinde girmeden, Kürt ve Arap ittifakıyla halklara öncülük etme süreci içinde yer alması tüm dengeleri derinden sarsacak kapasiteye sahiptir. Egemen olan Fars ve Türk fetihçiliği dışında mevcut şartlarda dünya ölçeğinde var olan güçlerin Kürt Arap dolayısıyla halkların ortaklığının gelişmesinde rahatsız olma ihtimalide bulunmamaktadır.

Kuzey doğu Suriye sosyal bilim akademi üyesi hakkı tekin.

Related Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button